Geride bıraktığımız 2014 yılında ekonomideki performansımıza baktığımızda vasat bir yıl yaşamış olduğumuzu görüyoruz. Büyümedeki tempo kaybı devam ederken, yatırımlarda ve istihdamda gözle görülür bir canlanma kaydedilmedi.
Çeşitli uluslararası çalkantılara rağmen ihracattaki ve turizmdeki büyümenin devam etmiş olması ise olumlu gelişmeler arasında yer aldı.
Küresel kriz öncesinde yılda ortalama yüzde 6 civarında büyüyen ekonomimiz, küresel krizin etkisiyle önce küçülme yaşadı. Arkasında küresel likiditenin hızla artması ve içerde kamu idaresinin iç tüketime verdiği destek ile hızla toparlandık.
İki yıl üst üste yüzde 9’a yakın büyüme sağlandı. Ama bunun bedeli hızla yükselen cari açık ve dış borç stoku oldu. Yani el parası ile büyümüştük. Bunun sürdürülmesinin zorluğu bir tarafa, artan kırılganlık ekonomik istikrar için ciddi bir tehdit haline gelmişti.
Sonrasındaysa içerde alınan tedbirler ve uluslararası likiditenin de azalmaya başlamasıyla iç tüketim yavaşlatıldı. İhracattaki artışla birlikte ekonomide dengelenme süreci başladı. 2014 bu dengelemenin devam ettiği bir sene oldu.
Ama ekonomideki yapısal sorunlar devam ettiğinden ve yapısal reformlar bir kaç seneden beri ötelendiğinden bu dengelenme yavaş ve sancılı gerçekleşti. Özellikle iç piyasada bu nedenle sıkıntılar yaşanmaya başlandı.
Küresel kriz öncesinde Türkiye ekonomisi 1 puan büyürken cari açık da yaklaşık 1 puan civarında gerçekleşiyordu. Küresel kriz sonrasında bu tablo bozuldu. Cari açığa karşı sağlanan büyüme oranı yarıya düştü. Şimdi 2 açık veriyorsak ancak 1 büyüyebiliyoruz.
Neden böyle oluyor? Gayet basit bir nedenle. Bizim yurt içi tasarruf oranımız az ve artmak bir yana azalmaya da devam ediyor. Halen yüzde 14’lerde dolanıyor.
Son 30 yılda ise neredeyse yarı yarıya azaldı. Bu nedenle büyüme için el parasına muhtaç durumda kalıyoruz.
Bu yüzden de uzun süre arka arkaya yüksek oranlarda büyüyemiyoruz. Sonuçta 6 yıldır kişi başı milli gelirimiz 10 bin dolarda takıldı kaldı. Yani yerimizde sayıyoruz.
2014 Türkiye ekonomisinin yeni bir dengeye doğru gidişini gösterdi. Daha az dinamik ve daha çok vasat bir denge.
Türkiye ekonomisi uzun dönem ortalamalarının altında büyüyeceği, cari işlemler açığınınsa uzun dönem ortalamaları düzeyinde seyredeceği yeni bir dengeye oturacakmışız gibi görünüyor. Son 2 yıldır böyleydik, önümüzdeki 2 yıl da böyle olacak gözüküyor.
Açıklanan son büyüme rakamları, Türkiye ekonomisinin hedefteki yüzde 4’lük büyümeye ulaşmak bir yana, yüzde 3’ü bile tutturmada zorlanacağını gösteriyor.
2015 yılı için de benzer bir durum sözkonusu. Bu yüzden uzun süre sonra ilk defa işsizlik oranımız yüzde 10’u geçti. İlginçtir, battı denilen Avrupa Birliğinde de bu oran aynı.
Amerikan ekonomisi toparlanmaya başladıkça, Amerikan para politikası normale dönüyor. Bunun ilk etkilerini zaten döviz kurlarında gördük. Amerikan faiz oranı 2015 yılında yükselmeye başlayınca, etkiyi daha da yakından hissedeceğiz. Bu olumsuz etkiyi yalnızca biz değil, bütün gelişmekte olan ülkeler hissedecek. Bu noktada ülkeler ne kadar iyi yönetildiklerine göre birbirlerinden ayrılacaklar.
Cari işlemler açığımız, beklenmedik bir piyango gibi gelen petrol fiyatındaki düşüşe rağmen hala uzun dönem ortalamasının altına inmeyecek gibi duruyor.
Dünyada toplam ihracatının en az üçte ikisi ham petrolden oluşan 23 ülke var. Türkiye bu 23 ülkeye 60 milyar dolar civarında ihracat yapıyor.
Düşen petrol bir taraftan ithalat faturamızı azaltırken, petrol ihraç eden ülkelerin azalan geliri, daha az ithalat, yatırım, turizm şeklinde olumsuz etkilere de yol açabilecek.
Uzun süredir vurguluyoruz. Türkiye yapısal reformlar konusunda rehavete kapıldığı, Avrupa Birliği sürecini göz ardı ettiği için ekonomideki yapısal sorunlara odaklanamıyor.
Ama biz sorunları unutsak da, göz ardı etsek de, onlar yok olmuyor. Birikmeye devam ediyor. Faturası daha az büyüme, daha az istihdam, daha az refah olarak önümüze konuyor. Atalarımızın dediği gibi, tedbirde kusur edince takdire bahane bulmamalı.
Özetle 2015 yılı tedbirli olmayı elden bırakmamız gereken bir yıl. Hem kamu idaresi hem de şirketlerimiz düşük büyüme ortamında nasıl iyi yönetim gösterebiliriz konusunda odaklanmak durumunda.
Kültürümüzde çok güzel bir söz var. “İstişare eden yanılmaz.” Biz bunu yaşayarak gördük.
Son 10 yılda Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının temelinde bu istişare kültürü var. Son 10 yılda Türkiye milli gelirini 3 kat, ihracatını 5 kat arttırdıysa bunun temelinde kamu ile özel sektörün istişaresi ve bu istişareler sonucu ortaya konulan doğru yapısal reformlar var.
2015 Türkiye için yeni bir şans. Sonraki 4 yıl boyunca seçim yok. Bu kapsamda yapısal reformlara yeniden odaklanmamız lazım.
Başbakanımızın açıkladığı yapısal dönüşüm paketleri önceliklendirilip bir takvime bağlanırsa Türkiye’nin yeni bir sıçrama yapmasının yolu açılmış olur.
Bu programlar küresel yarışta önümüzdeki sisli havayı dağıtacak yol haritası işlevi görebilirler. Biz de bunları destekliyoruz.
Türkiye, ekonomideki yapısal dönüşümü gerçekleştirirse, orta gelir tuzağını aşar ve gelişmiş ülkeler arasında yer alma hedefine ulaşabilir.